Blog içinde konu aramak için yazın

19 Aralık 2014 Cuma

POTASYUM YÜKSEKLİĞİ TARİH Mİ OLUYOR?

Yine güzel bir gelişme ve yine USA'dan.
Amerika'da yayınlanan AJKD dergisi Editörü Dr Dena Rifkin  editöryal yazısında kayeksalat(halen kullanmakta olduğumuz potasyum tutucu toz ve granül ilacımız)tolere edemiyorsanız, hiperpotasemi(kanda yüksek potasyum düzeyi)ile karşılaştıysanız ve hiperpotasemi yüzünden ACE inhibitörü veya ARB antihipertansif ilacınızı kesmek zorunda  kaldıysanız yardımcınız yola çıktı olarak esprili bir şekilde paylaştı (http://ajkdblog.org/2014/11/14/kidney-week-2014-new-drug-for-hyperkalemia/).
 İlacın etken maddesi PATIROMER FOS .Relypsa İlaç Kidney week 2014 'de ağızdan alınan günde 2 kez kullanılacak süspansiyon olduğu belirtiliyor.Özellikle ACE inhibitörü ve ARB antihipertansif ilaç kullanması gereken  diyabetik hastalarımız için güvenle kullanmamızı sağlayacak bir yardımcı olacak. Dr Dena Rifkin yazıyı dual blokaj tedavisinin yolunun yeniden açılabilir mi diye tamamlıyor.
Firma web sitesinde faz-III için FDA onayını aldıklarını çalışmaların devam ettiğini belirtiyor.İlaç çözülmeden yıkıma uğramadan gastrointestinal yolu geçiyor . İlk sonuçlara göre potasyumda belirgin düşme sağladığını , sık karşılaşılan konstipasyon vb yan etki profilinin olduğunu belirtiyor.






https://clinicaltrials.gov/ct2/show/results/NCT01810939
Patiromer in Patients with Kidney Disease and Hyperkalemia Receiving RAAS inhibitors http://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa1410853
http://www.relypsa.com/pipeline/patiromer-fos/moa-of-patiromer/


15 Aralık 2014 Pazartesi

BÖBREK HASTALARI İÇİN HARİKA CEP UYGULAMASI "H2Overload"

Herkese merhabalar, 
Geceleri sizde benim gibi baykuşsanız ve nerede kim neler yapıyor kendi alanımda diye tarıyorsanız tüm internet sitelerini fark etmişsinizdir. 20 kasım 2014 tarihinde Amerika'da yer alan Ulusal Böbrek Vakfı (NKF) ve Otsuka firmasının sponsorluğunda böbrek ve ileri dönem kalp hastaları için sıvı alımı kontrolü için bir uygulama hazırladı. Uygulama " H2Overload " adında. H2O bildiğiniz gibi suyu sembolize eden kimyasal formülünün kısaltması oluyor. 

Ne işe yarıyor bu uygulama
Özellikle sizin için programı indirip değerlendirdim. Uygulamanın esas amacı "Hiponatremi " yani kanda düşük sodyum değerlerine neden olan su veya sıvı yüküne maruz kalmayı engellemeyi amaçlıyor. Ayrıca olmanız gereken kiloyu girerek günlük tartılarınızdaki değerinizi de diğer bilgi girişi bölümünü girdiğinizde sizi buna karşıda uyarıyor. Tansiyonlarınızı girerek size tansiyonunuz durumu hakkında da bilgi veriyor.  Bilgilerin tamamını doldurursanız (kişisel bilgiler bölümünü) tam bir hasta takip kartı gibi size hizmet ediyor.

Kimler bu uygulamayı kullanmalı
Uygulama özellikle Böbrek ve kalp hastaları için hazırlanmış olarak görülsede herkes uygulamayı indirebilir bence. Günlük su tüketiminin farkında olmayıp su içme konusunda motivasyon açısından da güzel bir uygulama. Asıl amaç öncede belirttiğim gibi hiponatremiye meyilli böbrek ve kalp hastalığı olanlar için . Bu hastalarda kilo alımı, tansiyon ve sıvı tüketim miktarları hassas dengelerde tutulması gerekebiliyor. 

Nasıl Yönlendiriyor Kullanıcıyı? 
Şu an için kullanımı sizin elle girişleriniz ile sağlanıyor. Yani  uyarı kutucuklarına hedef sıvı, hedef kilo, hedef tansiyon değerlerinizi siz giriyorsunuz. Siz değiştirinceye kadar da o hedefe göre girdiğiniz diğer verilerinizi sizin için yorumluyor. Ama tahminim kesin olmamakla birlikte yakında otomatik hekiminize de bilgi gönderme, sizin için otomatik olması gereken hedefler gibi yeni revizyonlarda yakında gelir gibi geliyor.

Android ya da IOS işletimli akıllı telefon fark ediyor mu?
Şu an için evet. Sayfada en çok sorulan soru bu yönde zaten. IOS'da bu uygulama mevcut ve ücretsiz olarak indirilebiliyor. Ama Androidler için Ocak ayından sonra Google Play'e de yükleneceğini vaad ediyorlar. Iphone 5 ve üzeri modellerde kullanılabileceğini belirtiyor.

Ek katkısı var mı ? 
Uygulamanın içinde diğer sayfalarda böbrek hastalığı, hiponatremi, kalp hastalığı ile ilgili hastaları ve/veya hasta yakınlarını bilgilendirmek üzere datalar sunuyor



Tecrübelerime dayanarak söylüyorum belkide Türk insanının en seveceği özelliklerden birisi de doktoruna sor diye sorularınızı not alabileceğiniz bir sayfasıda var :) Benden söylemesi.



Sizlere uygulamayı indirmenizi (ocak ayına kadar Iphone kullanıcıları için), kullanmanızı öneririm Geri dönüşleriniz benim için çok değerli olacaktır.


C vitamini, Portakal Suyu ve Kronik Böbrek Yetmezliği

Merhabalar Sevgili Dostlarım, 
Okuduğum yayınlardan sizinde ilginizi çekebileceğini düşündüğüm günlük hayata dair bilgilendirmelerime bu yazımda C vitaminine yer verdim. malum kış ayını tam anlamı ile yaşayamasakta soğuk , ayaz , düzensiz yağışlar hastalıkları da beraberinde getirdi. Yazımı daha çok KBY hastaları için derledim fakat herkesin kendisi için faydalı olabilecek bilgiler bulabileceğini düşünüyorum.




Öncelikle böbreğe ait beslenme  diye Türkçe'mize çevirebileceğimiz nefroloji alanında saygın bir dergide yer alan derleme yazısından konu ile ilgili notları aktarayım. Yapılan çalışmalarda KBY tanılı diyalize giren hastalarda kanda C vitamini düzeyinin düşük bulunduğuna dair yazıların olduğu belirtiliyor. Hatta dünyanın çeşitli ülkelerinde (buna Amerika'da dahil) sosyo-ekonomik durumu nedeni ile C vitamini düzeyi "Skorbüt Hastalığı" dediğimiz C vitamini yetersizliğine bağlı diş eti kanamaları ve kemik eklem rahatsızlıkları ile ile seyreden tablodaki seviyelere kadar düşebildiğini belirtiyor.   

Hastalara verilen destek C vitamini ile vücutta anti-inflamasyon olarak tanımlanan enfeksiyon ve benzeri tablolara karşı diyaliz hastalarında iyilik halinin arttığı belirtiliyor. Kanda bakılan CRP düzeyinde ciddi düşüşler göstermiş.

Eski bir Kulak-Burun-Boğaz çalışmasında da gripal enfeksiyon ve nezle gibi klinik durumlarda C vitamini takviyesinin hastalığın iyileşmesinde önemli rolü olduğu belirtiliyor(anti-allerjik ve anti-inflamatuvar gibi).

Peki biz C vitaminini nasıl alalım sorusu gündeme geliyor. Çalışmalar daha çok haftada 3 kez diyaliz sonrası C vitamini ampul ya da suda eriyen tablet ya da draje olarak alınmasını öneriyor.

İnsanda kabul edilen C vitamini oranı 60-100mg olarak belirtilmiş. Bizim gibi tarım ülkesi için veya ilaç kullanmadan gıdalarla almak isteyenler için örnek vermek gerekirse yazıda bir bardak(125ml) portakal suyunda 120mg , hazır meyve sularında(sıkılmış   bekletilmiş) 60mg civarında olduğu yazıyor. 

Aklınıza gelen soru işaretlerinizi tahmin ediyorum ve hemen ekliyorum. 
1-) Meyve ile gelen potasyum yükü: Kesinlikle haklısınız. kullandığınız tansiyon ilaçları, diyaliz modeliniz, kulanılan diyalizörünüz, diyalizatınıza  kadar herşey ile değerlendirilmesi gereken konu. hekiminize danışmadan uygulamaya geçmeyelim.

2-) Yoğun C vitamini oksalat birikimi oksalat taşı yapıyor mu: Yazıda da takip-uyum-iletişiminize göre doktorunuz tarafından size ilaç ya da gıda olarak önerilmesini istiyor. Kontrolü açısından haftada üç kez diyaliz sonrasını yapılan çalışmalar  takip açısından öneriyor.

3-) Kılavuzlar bu konuda ne diyor: Halen mevcut kılavuzlarda C vitamini malum sebeplerden dolayı (madde 1 ve 2) sadece demir deposu dolu fakat dirençli anemide öneriyor. Yazarda yeni kılavuza bu yayınlarında ışık tutabileceğini belirtiyor.

4-) Sebzelerden C-vitaminimizi alamaz mıyız : Bu konuda yazıda bilgi yer alamakla birlikte wikipedia da yer alan bilgiyi paylaşacağım. Taze kırmızı biber, yeşil sivri biber, lahana, kara lahana, karnabahar, ıspanakta portakalda bulunan C-vitamini düzeyi kadar bulunduğunu gösteriyor


Özetle C vitamini yaşam kalitemiz için önemli. Dikkatli ve kontrollü bir şekilde takviyelerimiz arasında bulunması gerekiyor. Soru ve görüşlerinizi yorum kısmında, Facebook sayfamızda, twitterda bekliyorum .

Paylaşımlarınız benim için önemli .............teşekkürler Sağlıklı günler



2 Aralık 2014 Salı

ANTİBİYOTİK KULLANIMI ÜVEİT RİSKİ OLUŞTURABİLİYOR

JAMA dergisinde yayınlanan bir araştırma yazısı sonucuna göre özellikle idrar yolu , akciğer enfeksiyonları başta olmak üzere sık kullandığımız antibiyotikler için "dikkat" uyarısında bulundu. Araştırmaya göre özellikle florokinolon grubu antibiyotiklerin en sık tercih edilen alt grupları olan ciprofloksasin ve moxifloksasin grubu antibiyotiklerde   üveit görülme oranın daha fazla olduğu belirtilmiş. Florokinolon grubu antibiyotiklerden bir diğeri olan levofloksasin grubunda ise bu oranın daha düşük olduğu belirtilmiş. 

Genellikle üveitis ile ilgili şikayetler 2 hafta içinde kendisini gösteridiği bildirilmiş.

Yazıda belirtildiği şekli ile ciprofloksasin için yaklaşık 2kat(1.96), moxifloksasin için yaklaşık 3 kat(2.98), levofloksasin için 1.26 kat risk üveit gelişimi için mevcut. Özellikle üveit gelişimi için risk teşkil eden hastalıklar taşıyanlarda(ankilozan spondilit, inflamatuvar barsak hastalıkları ...gibi) bu grup antibiyotik kullanımında çok dikkatl olunması gerektiği belirtiliyor.

 JAMA ophthalmology

Risk for Uveitis With Oral Moxifloxacin: A Comparative Safety Study
JAMA Ophthalmol 2014 Oct 02;[EPub Ahead of Print], B Eadie, M Etminan, FS Mikelberg

7 Ağustos 2014 Perşembe

OBEZİTE, BÖBREK NAKLİ SONRASI İÇİN DE BÜYÜK SIKINTI

Geçtiğimiz günlerde Amerika'da Transplantasyon kongresi yapıldı. Fırsatım oldukça bu kongreden sizlere bilgiler paylaşmaya çalışacağım. Bunlardan birincisi de obez nakil bekleyen hastalar durumu. Bir grup nakil merkezi zayıflamasını teşvik ederken nakil öncesi, başka bir grup ise hastanın tercihine bırakıp bir an evvel nakli gerçekleştiriyordu. Çünkü obezlerde nakil sonrası sıkıntılar sadece tecrübe düzeyindeydi. Çalışmalar olmasına yapılıyordu fakat çok küçük gruplardı . Büyük grup çalışmalar ve meta analizler geldikçe herşey daha su yüzüne çıkmaya başladı. 

Obez hastalarda özellikle gecikmiş nakil böbrek fonksiyonu dediğimiz klinikle karşılaşılmakta ve yayınlarda en büyük tehlikenin bu noktada olduğunu belirtmektedir. Şişmanlığın kendisinin oluşturduğu organik nedenler gibi cerrahi operasyonun uzamasının etkilerininde bu sürece etkisi olduğu kabul edilmektedir. Şişmanlığın vücutta oluşturduğu ekstra sitokin kemokin denilen kimyasal son ürünler oluştuması ve uzamış operasyonun nakil böbrekte yeniden kanlanma süresini uzaması gibi...

Bilindiği üzere şişmanlık aşırı şşişmanlık obezite gibi tanımlamaları Vücut Kitle  İndeksi(VKİ) dediğimiz kilogram cinsinden kilomuzun metre cinsinden boy uzunluğumuzun karesine bölünmesi (...kg/...m2) ile hesaplıyoruz. Araştırmacılar obeziteyi VKİ> 30kg/m2 olarak tanımlamışlardır. 
Bunun haricinde Kaliforniya Üniversitesinde görev yapmakta olan Prof Dr Kalantar Zadeh hocamız 11836 nakil olmuş hastada yaptığı ve VKİ 22-24.99 ile VKİ 25-29.99, VKİ 30-34.99 ve  VKİ>35 olan hastaların gecikmiş nakil böbrek fonksiyonu riskini karşılaştırmış ve sonuçlar sırasıyla 1.3- 1.42 ve 2.18 kat olarak arttığı gösterilmiştir.

Özetle çıkarılan sonuç:
1- Obezite = uzamış operasyon süresi ve uzamış sıcak iskemi zamanı,

2- Obezite = artmış protrombotik aktivite (pıhtılaşmaya eğilim) ve endotelial disfonksiyon (damar sertliğine yatkınlık) 

Genel olarak sağlığımız için ve nakil böbrek sağlığımız için kilomuza dikkat edelim.  vücut kitle indeksimizi 25'in altında tutamasak bile 30'un üstünde isek nakil olmadan mutlaka daha makul kilolara inmeye çalışalım.

Uz Dr Kadir Gökhan ATILGAN
Nefroloji ve İç Hastalıkları Uzmanı
ANKARA
Facebook /Böbrek Sağliğimiz
Twitter / @drgokhanatilgan
Web: renalhealthcare.blogspot.com
GSM: 0532 554 1404
E-posta: drgokhanatilgan@gmail.com

3 Ağustos 2014 Pazar

BÖBREK NAKLİMİ OLDUM ŞİMDİ ANNE OLUYORUM

Anne olmak her kadının hayattaki yegane beklentilerinden biridir. Sağlıklı kadınlar gebelik yaşını; çalışma hayatı, kozmetik kaygılar ve evlilik yaşının ilerlemesi gibi farklı gerekçelerle ötelemektedir. Böbrek hastalığı varlığı ve özellikle kronik böbrek yetmezliği olması durumu gebe kalma olasılığını derece derece azaltmaktadır. Diyaliz sürecinde kronik böbrek yetmezliğinde ise bu durum neredeyse hiç düzeyine kadar seneler içerisinde düşmektedir. Çok değil bundan 5-10 sene öncesine kadar böbrek nakilleri bu kadar yaygın değilken kronik böbrek hastası ve hatta hemodiyaliz süreci başlayacak olan kadınları eşleri, gebe kalamayacak diye boşanma sürecine kadar gidiyorlardı. Kadının böbrek hastası olması aile içinde ve toplumdaki pozisyonunu dahi düşürüyordu. Transplantasyon ile artık bu karanlık günlerin geride kalacağı aşikar gözükmektedir.


Transplantasyon; çağımızın insana en büyük katkılarından biridir. Toplumun temel kurumu olan ailenin huzuru ve mutluluğu için evlat sahibi olmanın önemi hepimizce malumumuzdur.  Sağlık gerekçeleri ile bir kadının : "gebe kalman mümkün değil", "gebe kalman senin için ve bebek için büyük risk " cümlelerini duymak ne kadar travmatize edici olabilir takdir edersiniz. Bir hekim olarak, bunu demek zorunda kalmak bile bir o kadar yaralayıcı olabiliyor. Riskleri bertaraf etme adına böbrek nakli kronik böbrek yetmezliği olan kadınlar için en aydınlık müjdelerden biri olmaktadır. 

Nakil sonrası gebelik için canlı vericisi olanlar 1yıl , kadavradan olanlar en az 2yıl bekleme sürecinin olacağını bilmesi gerekir. ;Alınan ilaçların savunma sistemini baskılaması ve yüksek dozlarda alınması, buna bağlı yaşanabilecek enfeksiyonlar ve rejeksiyon dediğimiz  akut ataklar yönünden kliniğin en stabil ve ilaç dozlarının idame dozlarda olduğu dönemi beklemek gereklidir. Bu süreçler olumlu ve gebelik düşünülüyorsa nefroloğunuz ve kadın doğum doktorunuz ile bir an evvel iletişime geçip gebeliği başlatmak böbrek sağlığı açısından önem arz etmektedir. Nakilden sonraki 5 hatta 10 yıl sonraki dönem ciddi sıkıntılar oluşturabilir. 

2010'da Clin Transplantation dergisinde yayınlanan nakil sonrası gebelik sonuçları kayıtlarında 2000 gebe kadın çalışmaya alınıyor. Büyük bir çoğunluğunu böbrek nakilli gebeler oluşturmakta ve çalışma doğumsal anomali oranının normal popülasyondan çok farkı olmadığını belirtiyor. Burada küçük bir hatırlatma bilgisi olarak mikofenolat kullanan hastalar bu genellemeden hariç tutulmuş olup bu grupta %23 doğumsal defekt görülmüş. Mevcut çalışma bu tüm doğan bebekleri 20yaşına kadar takip ederek tüm sonuçları vermesi açısından da önemli bir çalışmadır.

Genel olarak kadın doğum uzmanları nakil böbreğin yerleşimi itibari ile sezaryen doğumu tercih etmektedir. Şartların uygun olduğu vakalarda normal doğumu sıkıntısız tamamlayan vaka serileride bildirilmiştir.  Önemli olan doğumun yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan bir birimde yapılıyor olmasıdır. Gebelik sürecinde ilk 6ay takipler 2 haftada bir son 3 ayda haftada bir olarak devam etmelidir. Gebeliğin sürecini nakil böbreğin sağlığı belirleyecektir. Yani hipertansiyon, proteinüri, idrar yolu enfeksiyonu, kreatinin yüksekliği başta olmak üzere etmenler süreçte rol alan faktörlerdir. 

Bir diğer önemli hususta akut rejeksiyonlar açısından yayınlarda daha üstün görülen mikofenolat etken maddeli ilaçların gebelikten en az 6 hafta önce azatiyoprine çevrilmiş, siklosporin alıyorsa takrolimusa geçilmiş olması gereklidir. Azatiyoprin plasentaya geçmekte ama bebeğe geçişi çok azdır. Siklosporinin ise gebelikte metabolizması çok artmaktadır. Daha yüksek dozları gerektirmesi takrolimusa geçişi gerektirir. prednizolon dozlarında bir değişikliğe gerek olmamaktadır.

Herşeye rağmen bir kadının "anne" olması ya da olabileceğinin müjdesini verebilmek biz hekimler için hem mesleki hem de insani olarak en büyük mutluluk vesilesidir. 


Organ bağışı = yeni bir hayat  +  mutluluklar 

Uz Dr Kadir Gökhan ATILGAN
NEFROLOJİ  UZMANI
İÇ HASTALIKLARI UZMANI
facebook/ Böbrek Sağliğimiz
Twitter / drgokhanatilgan
GSM: 0532 554 1404




11 Mayıs 2014 Pazar

HİPERÜRİSEMİ GUT NEREYE KADAR?

Gut özellikle ayak başparmağını tutan ağrılı bir durumdur.Kanda ürik asit yüksekliğinin neden olduğu bir çeşit artrit yani eklem iltihabıdır
   Tıptaki adı ile hiperürisemi ürik asidin kanda çok yükselmesi durumudur. Artmış ürik asit eklemlerde ürik asit kristalleri şeklinde çöker. Çökelen kristallerde eklemde tahrişe, yangısal reaksiyonlara, bu da dayanılmayacak düzeyde ağrıya neden olur. Tablo genelde ani başlangıçlıdır. Birkaç gün ya da hafta sürebilir. Eklemde kızarılık ve şişliğe neden olur . Ağrı gece uykudan uyandıracak düzeydedir. Hatta gece yatakta çarşaf, yorgan temasından rahatsız olabilir. Ataklar sık ya da yıllarca tekrarlamadan kalabilir.

Genel olarak erkekler, ailesinde gut öyküsü olanlar, kilolu bireyler, diyabet ve böbrek hastaları, hipertansif hastalar, ağır alkol tüketimi olanlar, tiyazid grubu idrar sökücü kullananlar, kanda yağ seviyesi yüksek olanlar, sıvı tüketimi düşük olanlar, tuz tüketimi yüksek olanlar,  Gut'a daha fazla eğilimlidir. Ayak, diz ve baş parmak eklemlerinin tutulumu daha fazla görülür.

Doğru tedavi tendon, eklem ve doku sağlığı açısından da önemlidir.

Tedavide önleyici tedavi önemlidir. Özellikle sakatat diye tabir ettiğimiz gıda tüketimi , deniz ürünleri ürik asite kadar yıkılan pürinden zengin protein kaynaklarıdır. Bunlardan uzak durmak önemlidir.
Su tüketimini artırmak, ürik asiti vücuttan uzaklaştırmak için önemlidir. Anti-oksidan meyve ve bitkilerin tüketimi yararlı olabilir. Bunlar hakkında bilgiyi bana bizzat ulaşılması ile vereceğim . Yanlış bir anlaşılma ile tedavi edelim derken aksi tesirlere  maruz kalmayalım.


Dr Kadir Gökhan  ATILGAN
Nefroloji -Hipertansiyon ve İç Hastalıkları Uzmanı
drgokhanatilgan @gmail.com
Facebook/BöbrekSağlığımız
Twitter/drgokhanatilgan

8 Nisan 2014 Salı

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN BÖBREK SAĞLIĞIMIZ

Merhaba , Ben Senin Böbreklerinim
Hergün senin için çalışan organlarından biriyim. Biz ikiz kardeşiz. Sağ ve sol böbrek olmak üzere iki taneyiz. Durmadan senin için çalışıyoruz. Her ne durum olursa olsun senin daha sağlıklı olman için çalışıyoruz. Gündüz, gece demiyoruz. Ben nerdeyim biliyor musun bakalım?

Ben, ellerini sırtına götürdüğünde kaburga kemiklerimiz var ya onların en alttan saydığında ilk üçü arasında koruma altında bulunuyorum. Birlikte sana hizmet veren arkadaşlarım üreterler ve mesane yani idrar kesesi. Senin fark etmediğin ama bizim senin için yaptığımız görevleri öğrenmek ister misin? Hadi başlayalım o zaman :))

1-) En bilinen görevimiz; idrar oluşturmak. Bu sayede senin içtiğin fazla suyu, aldığın fazla tuzu ve besinlerin yararlı kısımlarını vücudun aldıktan sonra arta kalan artık yararsız kısımlarını vücudumuzdan uzaklaştırıyorum.

2-) D vitaminini aktif hale getiriyorum. Derimizde sentezlenen karaciğerde şekillenen D-vitaminimize son halini verip kemiklerin güçlenmesini sağlıyorum.

3-) Kan hücrelerinin yapımını kontrol ediyorum.

4-) Vücudun asit-baz dengesini dengeliyorum.

5-) Tansiyonunu dengeliyorum.

6-) İlaçların etkin hale geldiği iki organdan biriyim.


Bana yapacağın en büyük iyilik su içmeyi unutmaman ve idrarın geldiğinde beklemeden tuvalete gitmendir. Tuvalet hijyeni de mikrop kapmamam için önemlidir. Gereksiz ilaç kullanmamak ve bunun için sağlığına dikkat etmen gerekir.

5 Mart 2014 Çarşamba

Iceberg'in görünmeyen yüzü : Grip dilemması


Anne-babalarımız zamanında grip için “ilaçsız 7 günde, ilaçla 1 haftada düzelen hastalık” olarak bakılırdı. Ama şimdi her geçen sene daha korkutucu tablolar çizen, mutlak doktora başvurulmasını gerektiren bir durum arz etmeye başladı. Metropol hayatının getirdiği zorluklar artık hastalığı farklı boyutlara taşımaya başladı.

1- Grip nedir Nezleden farkı nedir?
En çok ayırdını bilmemiz gereken konulardan birisidir. Grip; öksürük,boğaz ağrısı,halsizlik,kas ağrısı dediğimiz kırıklık-kırgınlık hissi, ateş, yorgunluk ile kendisini gösterir.
Nezle ; burun akıntısı nefes alamama, hapşırık , kısmen öksürük ve eşlik edebilen baş ağrısı ile seyreden bir rahatsızlıktır. Buradan anlaşılması gereken sonuç olarak grip tüm vücudu etkilerken, nezle;sadece burun,boğaz ile sınırlı bir haldir.

2- H3N2 virüsü; ne kadar korkmalıyız, olası komplikasyonları nelerdir?
Geçtiğimiz yıllarda kuş gribi ve domuz gribi salgınları mevcuttu. Bu influenza dediğimiz grip virüsü ailesi, her virütik hastalık gibi mutasyon dediğimiz genetik başkalaşım geçirerek hayatta kalma becerisini arttırmaktadır. Bu sene görülen formu ise H3N2 varyasyonudur. Virüs her sene kendisini yenileyerek daha güçlü bir hal alırken baştada belirttiğim gibi yoğun büyük şehir temposu, yeni dönem kapalı devre havalandırma sistemli akıllı binalar, araçlarımızda ve iş yerlerindeki havalandırma bakımlarının yetersizliği ile bizler her geçen yıl daha savunmasız bir hal aldığımızı düşünürsek grip virüsü de çekinmemiz gereken ajanlardan biri haline gelmektedir.

3- Kimler grip aşısı olmalı? Aşının bu tabloda yeri nedir?
Aşılar bildiğimiz gibi bir önceki sene elde edilen virüs suşlarından oluşmaktadır. Yeni gelen virüs için sadece ön bilgi hazırlığı oluşturmaktadır. Aşının yeri şayet önceki grip virüsleri ile enfekte olmamış isek onlara karşı kandaki savunma hücrelerimize hafıza oluşturma olanağı sağlamaktadır ve bizi bu virüs suşlarına karşıda korumaktadır

4- Aşı olması zorunlu risk grubu kimlerdir?
Savunma sistemi yönünden yetersizlik olabileceği muhtemel tüm grupların aşıyı olmasını öneriyoruz. Özellikle:
-Bebeklerde, kreş-anaokulu çocukları,
-Yaşlılarda,
-Diyabet, kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalıkları olanlarda,
-Sık seyahat öyküsü olanlarda,
-Akıllı bina çalışanları,
-Toplu ulaşım kullanımı zorunlu kişilerde,
-Alkol ve sigara yoğun tüketimi olanlarda özellikle kullanımı öneriyoruz.
Bu öneriler genel olarak yapılmakla birlikte mutlaka aşı için hekiminize aşının zamanı, yarar ve zararları açısından danışmanızı öneriyoruz.

5- Kişisel korunma yöntemleri neler olmalı?
İlaçlar ve aşılar haricinde kişisel olarak yapabileceğimiz şeylerde var. Zaten virütik hastalıklarda tedavinin esasını korunma oluşturmaktadır. Sıralayacak olursak:
-Ellerimizi her yapacağımız iş öncesi ve sonrası yıkamayı prensip edinmeli,
-Hastalığın yaygın olduğu ve bu sene olduğu gibi kar yağışının olmadığı dönemlerde hiç olmazsa gün aşırı iş dönüşü duş almayı ihmal etmemeliyiz,
-Soğan ve sarımsak içeriği itibari ile savunma sistemi uyarıcısı olarak ve anti septik olarak yemeklerimizde ve mutfaklarımızda bir müsait köşede bulundurmamızda yarar var.
-Damlacık enfeksiyonu olduğu için hapşırma öksürmede mendil kullanma alışkanlığı edinelim,
-Dostluğumuzu öpüşerek değil tokalaşarak gösterelim.
-Özellikle akıllı bina çalışanlarının kapalı devre havalndırmaların bakımı için ilgilileri uyarmalı ve her fırsatta temiz hava için bina dışına çıkabilmeliyiz.
- Mevsimi itibari ile C vitamini deposu meyvelerimizden düzenli tüketilmesi,
- Düzenli ve hijyenik bir uyku
- Sıvı alımımızı artırmak
- Bilgisayar başında çalışanlar içinde gün sonunda mutlaka el dezenfektanları ile klavyelerini temizlemelerini öneriyorum.

6- Savunma sistemimizi güçlü tutmak için ilaçlar ya da kullanabileceğimiz bitkisel ürünler var mı?
Çeşitli tabletlerimiz var. Bitkisel ürünlerinizden ekinezya çayı , meyan kökü savunma sistemi için önerebileceğim ürünlerden.

7-Bol sıvı tüketimi ne yarar sağlar?
Balgam gibi burun ifrazatımız gibi vücut sekresyonlarımızın sıvı form diyebileceğimiz seröz formda kalmasını sağlamaktadır. Atılımını kolaylaştırmaktadır.

8-Doktora başvurmak gerekli mi? Ne zaman doktora başvurmalıyım?
Doktora başvurmak gerekli çünkü hastalığın her evresinde tedaviye yaklaşımımız farklı olmaktadır. Eğer riskli gruplar arasında isek gribimiz sinüzitle ya da alt solunum yolu enfeksiyonu dediğimiz bronşit, zatürre gibi tablolara dönüşebilme ihtimali vardır. Fark ettiğimiz semptomlar olduğunda başvurmak çok önemli. Eğer aşımız yok ve şikayetlerimiz başladığında doktra başvurabilirsek virüsün hücre içine girişi aşamasında durdurmamız mümkün olabilecektir

9- Gribimin zatürreye çevirdiğini bilebilir miyim?
Eğer tabloda 37.2 C'yi geçen ateş tablosu, balgam öksürükle birlikte geliyor ve özellikle sarı-yeşil bir hal alıyorsa zatürre ya da diğer alt solunum yolu tutulumundan şüphelenmek doğru olacaktır.

10- Zatürre(pnömoni) aşısı yaptırmak konusunda neler söyleyebiliriz?

Zatürre hem gripte en kötü komplikasyonlardan biri hemde risk grubu kişiler içerisinde isek pnömoni aşısı olmakta büyük yarar olduğunu literatür bildirmektedir. Bana Bir şey olmaz diyen grup için bile ağır geçirilen bir enfeksiyon sonrası ömürde bir kez yapılması yeterli olan zatürre aşısı formuda ülkemizde mevcut. Grip aşısı gibi belli bir aşı dönemide bulunmamaktadır.